Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

kalın kafalı

  • 1 slow on the uptake

    kalın kafalı

    English-Turkish dictionary > slow on the uptake

  • 2 slow on the uptake

    kalın kafalı

    English-Turkish dictionary > slow on the uptake

  • 3 thickheaded

    kalın kafalı

    English-Turkish new dictionary > thickheaded

  • 4 твердолобый

    kalın kafalı
    * * *
    разг.
    kalın kafalı, tutucu ( консервативный)

    Русско-турецкий словарь > твердолобый

  • 5 тупица

    kalın kafalı,
    budala
    * * *
    м, ж, разг.
    kalın kafa / kafalı, budala

    Русско-турецкий словарь > тупица

  • 6 тупоголовый

    kalın kafalı
    * * *
    разг.

    Русско-турецкий словарь > тупоголовый

  • 7 тупоумный

    kalın kafalı
    * * *

    Русско-турецкий словарь > тупоумный

  • 8 thick

    kalin; (sivi) koyu, kati; sik; yogun; (with ile) ile dolu, kapli; kalin kafali; en hareketli an, yogunluk, curcuna, kesmekes

    English to Turkish dictionary > thick

  • 9 slow witted

    kalın kafalı, geç anlayan, mankafa

    English-Turkish dictionary > slow witted

  • 10 slow witted

    kalın kafalı, geç anlayan, mankafa

    English-Turkish dictionary > slow witted

  • 11 dullard

    kalin kafali kimse, mankafa

    English to Turkish dictionary > dullard

  • 12 have a thick head

    kalin kafali olmak

    English to Turkish dictionary > have a thick head

  • 13 thick

    adj. kalın, yoğun, koyu, boğuk, sık, dumanlı, sisli, kalın kafalı, belirgin, yakın (arkadaş), aşırı, fazla
    ————————
    n. kalın kafalı, kalınlık, en heyecanlı yeri, en çok olduğu yer
    * * *
    kalın
    * * *
    [Ɵik] 1. adjective
    1) (having a relatively large distance between opposite sides; not thin: a thick book; thick walls; thick glass.) kalın
    2) (having a certain distance between opposite sides: It's two inches thick; a two-inch-thick pane of glass.)... kalınlığında
    3) ((of liquids, mixtures etc) containing solid matter; not flowing (easily) when poured: thick soup.) koyu
    4) (made of many single units placed very close together; dense: a thick forest; thick hair.) yoğun, sık, gür
    5) (difficult to see through: thick fog.) yoğun, kalın
    6) (full of, covered with etc: The room was thick with dust; The air was thick with smoke.)... ile dolu,... ile kaplı
    7) (stupid: Don't be so thick!) ahmak, kalın kafalı
    2. noun
    (the thickest, most crowded or active part: in the thick of the forest; in the thick of the fight.) ormanın tam ortasında; en yoğun/kalabalık yer
    - thickness
    - thicken
    - thick-skinned
    - thick and fast
    - through thick and thin

    English-Turkish dictionary > thick

  • 14 тупой

    kör,
    küt; kalın kafalı
    * * *
    1) kör; küt

    тупо́й нож — kör bıçak

    тупа́я иго́лка — (burnu) küt iğne

    2) küt

    ту́фли с тупы́ми носа́ми — küt burunlu iskarpin

    тупо́й нос ло́дки — kayığın küt burnu

    тупо́й челове́к — kalın kafalı kişi

    он туп, как бревно́ — разг. meşe odunudur

    ••

    тупо́й у́гол — мат. geniş açı

    Русско-турецкий словарь > тупой

  • 15 dense

    adj. sıkışık, yoğun; kalın; koyu; sık; kalın kafalı; negatifi şeffaf olmayan [fot.]
    * * *
    1. sık 2. yoğun
    * * *
    [dens]
    1) (thick and close: We made our way through dense forest; The fog was so dense that we could not see anything.) yoğun, sık
    2) (very stupid: He's so dense I have to tell him everything twice.) ahmak, kalın kafalı
    - density

    English-Turkish dictionary > dense

  • 16 dim

    adj. bulanık, anlayışsız; sönük; donuk; kalın kafalı
    ————————
    v. karartmak, bulandırmak, kararmak, bulanmak; donuklaştırmak, sönükleşmek
    * * *
    1. karar (v.) 2. donuk (adj.) 3. karart (v.) 4. loş (adj.)
    * * *
    [dim] 1. adjective
    1) (not bright or distinct: a dim light in the distance; a dim memory.) donuk, loş
    2) ((of a person) not intelligent: She's a bit dim!) aptal, kalın kafalı
    2. verb
    (to make or become dim: Tears dimmed her eyes; He dimmed the lights in the theatre.) ışığı kısmak, loşlaştırmak
    - dimness

    English-Turkish dictionary > dim

  • 17 dull

    adj. fersiz, kalın kafalı, kör, mat, sersem, duygusuz, ruhsuz, tatsız, ağır, sıkıcı, donuk, renksiz, soluk
    ————————
    v. kütleştirmek, köreltmek, donuklaştırmak, duygularını köreltmek, uyuşturmak, sersemletmek
    * * *
    1. matlaştır (v.) 2. mat (adj.)
    * * *
    1) (slow to learn or to understand: The clever children help the dull ones.) kalın kafalı
    2) (not bright or clear: a dull day.) kapalı, sıkıcı, kasvetli, bulutlu
    3) (not exciting or interesting: a very dull book.) sıkıcı, yavan, ilginç olmayan
    - dullness

    English-Turkish dictionary > dull

  • 18 thickheaded

    adj. kalın kafalı, mankafa, aptal
    * * *
    kalın kafalı

    English-Turkish dictionary > thickheaded

  • 19 أبله

    أَبْلَه
    1. aval
    Anlamı: aptal, ahmak
    2. kaz
    Anlamı: budala
    3. şaban
    Anlamı: aptal, alık, budala
    4. enayi
    Anlamı: fazla bön, avanak
    5. anlayışsız
    Anlamı: kafasız, kavrayışsız, vurdum duymaz, kalın kafalı olan kimse
    6. basiretsiz
    7. andavallı
    Anlamı: beceriksiz, görgüsüz ve bön olan kimse
    8. angut
    9. gerzek
    10. ebleh
    Anlamı: akılsız, alık, budala
    11. kafasız
    Anlamı: anlayışsız, kavrayışsız
    12. gabi
    Anlamı: anlayışsız, kalın kafalı olan
    13. mankafa
    Anlamı: anlayışsız, aptal
    14. kakavan
    Anlamı: kendini beğenmiş, sevimsiz
    15. akılsız
    Anlamı: aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt
    16. salak
    17. şapşal
    Anlamı: aptalca davranışlarda bulunan, alık
    18. kaşkaval
    Anlamı: aptal, sersem
    19. kuru kafa
    20. aptal
    Anlamı: zekâ yoksunu, ahmak, alık olan kimse
    21. ahmak
    Anlamı: aklını gereği gibi kullanamayan, aptal
    22. avanak
    23. kaşalot
    Anlamı: aptal, budala
    24. kelek
    Anlamı: aptal
    25. bön
    Anlamı: budala, saf
    26. beyinsiz
    Anlamı: akılsız, düşüncesiz
    27. dangalak
    Anlamı: akılsız, düşüncesiz
    28. beceriksiz
    Anlamı: becerisi olmayan, usta olmayan

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > أبله

  • 20 غبي

    غَبِيّ
    1. zibidi
    2. idraksiz
    Anlamı: anlayışsız, ahmak
    3. aval
    Anlamı: aptal, ahmak
    4. şaban
    Anlamı: aptal, alık, budala
    5. kaz
    Anlamı: budala
    6. enayi
    Anlamı: fazla bön, avanak
    7. ebleh
    Anlamı: akılsız, alık, budala
    8. angut
    9. andavallı
    Anlamı: beceriksiz, görgüsüz ve bön olan kimse
    10. anlayışsız
    Anlamı: kafasız, kavrayışsız, vurdum duymaz, kalın kafalı olan kimse
    11. basiretsiz
    12. gerzek
    13. abullabut
    Anlamı: hantal, kaba ve anlayışsız kimse
    14. gabi
    Anlamı: anlayışsız, kalın kafalı olan
    15. kafasız
    Anlamı: anlayışsız, kavrayışsız
    16. mankafa
    Anlamı: anlayışsız, aptal
    17. kakavan
    Anlamı: kendini beğenmiş, sevimsiz
    18. akılsız
    Anlamı: aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt
    19. salak
    20. patavatsız
    21. sümsük
    Anlamı: miskin, mıymıntı, aptal
    22. şapşal
    Anlamı: aptalca davranışlarda bulunan, alık
    23. kaşalot
    Anlamı: aptal, budala
    24. kuru kafa
    25. aptal
    Anlamı: zekâ yoksunu, ahmak, alık olan kimse
    26. kelek
    Anlamı: aptal
    27. avanak
    28. kaşkaval
    Anlamı: aptal, sersem
    29. alık
    Anlamı: akılsız, sersem, ebleh ve şaşkın
    30. ahmak
    Anlamı: aklını gereği gibi kullanamayan, aptal
    31. beyinsiz
    Anlamı: akılsız, düşüncesiz
    32. beceriksiz
    Anlamı: becerisi olmayan, usta olmayan
    33. dangalak
    Anlamı: akılsız, düşüncesiz
    34. bön
    Anlamı: budala, saf

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > غبي

См. также в других словарях:

  • kalın kafalı — sf. 1) Geç veya güç anlayan, gabi A, sen de ne kalın kafalı herifsin. H. R. Gürpınar 2) Budala, aptal, anlayışsız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kafalı — sf. 1) Kafası olan 2) Kafası herhangi bir biçimde olan Çıkık kafalı. 3) mec. Bilgili, kavrayışlı ve anlayışlı Kafalı adam. Birleşik Sözler boş kafalı dar kafalı dibek kafalı dikkafalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalın kafa — sf. Kalın kafalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalın kafalılık — is., ğı Kalın kafalı olma durumu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • eşek kafalı — sf. Kalın kafalı, anlayışsız, kavrayışsız (kimse) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • anlayışsız — sf. 1) Anlayışı kıt olan, kafasız, kavrayışsız, vurdumduymaz, kalın kafalı, izansız, ferasetsiz, gabi 2) Hoşgörüsüz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gabi — sf., esk., Ar. ġabī Anlayışsız, ahmak, ebleh, kalın kafalı, bön Haftanın kaç günü, günün kaç saat olduğunu bilmeyecek kadar gabi olan sütnine yalanlar uydurarak dolabını yiyecekle dolduruyordu. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taş kafa — is. 1) Kafası sağlam, dayanıklı kimse 2) mec. Kalın kafalı olan kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır kazan geç kaynar — 1) kalın kafalı insan bir konuyu zor anlar anlamında kullanılan bir söz 2) tembel olan işi geç yapar anlamında kullanılan bir söz 3) ağırbaşlı insan çabuk öfkelenmez anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • FEDM — Ahmak, bön, kalın kafalı, budala. * Yaşamak. * Yaşlanmak, ihtiyarlamak. * Yorulmuş, sakil kimse …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • HUŞKCAN — f. Kalın kafalı, câhil kimse …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»